Lantthimos, Lars’ın devamıdır. Sinemasında Lars’a
benzerlikleri epey fazla. Neo-Lars von Trier diyeceğiz Yorgos Lanthimos’a.
Dogtooth filmi Türkçeye çevrilmiş ismiyle ‘Köpekdişi.’
Küçük bir ailenin küçük bir mekanda geçen yaşamını anlatıyor. Mekan ev ve bahçesi.
Anne, baba ve biri erkek, ikisi kız olmak üzere üç çocuklu bir aile. Yönetmenin
anlatmak istediği ve temel eleştirisini yaptığı: Aile, devlet, baba ve
tanrı’dır. Akla Lars’ın Dogville ve Manderley filmleri geliyor. Tiyatro sahnesi
kadar olan bir mekanda felsefik, toplumsal eleştiriler yapılıyordu.
Önerim Dogtooth filmini izlerken yanınızda mide
ilaçlarını bulundurmanız. Özellikle bunaltı-kusmayı önleyici hap alın.
(metpamit, antiasit tabletleri kullanılabilir)
Çünkü uç örnekler üzerinden anlatım yapılıyor.
Aile ne kadar küçük bir yapı olsa da devletle çok
benzerdir. Yapısı, yasaları, hiyerarşik olması, ilişkileri ve bir kurum olması
itibariyle devleti andırıyor. Baba ailenin başı ve en büyüğüdür. Aynı zamanda
baba devletin en büyüğüdür, karar alıcıdır, başındaki kişidir. Baba, sözü
ezilmeyen, kararları mutlak olan, bir anlamda kutsal olan, yani tanrıdır. Şöyle
bir eşitlik kurabiliriz. Aile babası= devlet= tanrı.
Bir çok toplumda görülecek üçlü ilişki. Bazı toplumlarda
koyu siyah bazı toplumlarda açık tonlarında görülür. Ama vardır. Ne kadar bu
içimizi acıtsa da bu gerçekliği Yorgos bize gösteriyor. Bilinçaltımızın
derinliklerine bakalım. Tanrı=baba=devlet nasıl bir benzerlikle yan yana
durduğunu göreceğiz. Uyumuş karakterde ya da vahşi karakterde.
Üçünün kanunları, kitapları, sözlü buyrukları vardır. Ve
yaşamı şekillendiriyor. Hepsi yasada birleşiyor. Yasaları yasakları, özgürlük
alanlarını, günahları, cezaları, ödülleri belirliyor. Yasaların içinde kalanlar
ödüllendiriliyor, makul oluyor ama yasalara uymayanlar cezalandırılıyor, günah
işlemiş oluyor. Tanrı cehennem azabı ile korkutuyor, devlet hapishaneler diyor
copluyor, baba tokat atıyor, para vermiyor, eve almıyor. Yasanın içinde kalınca
da ödüller geliyor. Tanrı cennetine davet ediyor. Devlet memur yapıyor, üst
makamlara çıkartıyor, makbul vatandaş yapıyor. Baba efendi uslu çocuk olarak
görüyor, harçlık veriyor, onurlandırıyor. Bu muhteşem üçlünün gözünde birey
çocuktur, kuldur, vatandaştır. Yani küçüksün, otoritenin altında yaşayan, boyun
eğensin, bir bezelye tanesisin. Yasaların dışına çıktığında verilen cezaları
argo tabirle tıpış tıpış kabul ediyorsun. Babanın ayaklarına kapanıyorsun beni
affet, vuruyorsan vur ama affet diyorsun. Tanrıya dua ediyorsun, tövbe
diyorsun, göz yaşı döküyorsun. Devletin karşısında makul, makbul vatandaş
oluyorsun, üstün Senegal ırkındanım, doğruyum, hem çalışkanım hem şişmanım
dersimi yapıyorum diyorsun, tekrar ediyorsun defalarca.
Yorgos bu üçlemesini kurarken tabi ki içini dolduruyordu.
Ailenin küçük kızı babanın yasalarının dışına çıkmış, erkek kardeşin cinsel
ihtiyaçlarını karşılamak için evlerine dışarıdan gelen bir kadından kasetler
almıştı. Oysa baba sadece istediği kasetlerin evde izlenmesini istiyordu. Küçük
kız bu kasetleri gizli gizli izliyor, yeni babanın ambargosunu delip yeni
şeyler öğreniyordu. Böylece yasaları çiğnemiş oluyordu. Burada baba sadece
kendisinin istediği şeyleri çocuklarının/vatandaşlarının okumasını, bilmesini
istemesi otoriter devletlerle ne kadar da benzer. Evin dışındaki dünyayla
sadece babanın ilişkisi vardı.
Günün birinde baba küçük kızı yakalar kasetleri izlerken.
Cezasını da verir. Eline kasetleri koli bandı ile sarar ve defalarca kızın
suratına vurur. Her kıza vurduğunda kız yere düşer, bir süre sonra kalkar
babanın karşısına geçer, yüzüne vurması için hazır olda bekler. Kabul etmiştir
otoritenin gücünü. İtiraz yok, isyan yok. Aynı devlete olduğu gibi, tanrıya
olduğu gibi. Baba hem kızı yakalıyor hem cezasını veriyor hem de yasa koyucu.
Tüm güçleri kendinde toplamış. Tanrının yer yüzündeki muhteşem sureti gibi.
İnsanlar tanrıya kul olurken onun rolünden çalıyor. Kendisini tanrının yerine
koyuyor. Tabi bu durumu kimse itiraf edemez/etmez.
Tabi ki erkek. Yorgos çocuklardan ikisini kız birini
erkek seçmesi tesadüf değildi. Eğer erkek çocuk olmasaydı halka eksik olacaktı,
bina da noksan olacaktı.
Erkek özellikle baba figürünün güçlü olduğu
otoriter/ataerkil toplumlarda değerlidir, baş tacıdır, altın gibi kıymetlidir çünkü
babanın devamıdır. Baba dediğimiz yani bu sistemin bu düzenin devamıdır. Baba
öldüğünde yerine geçecek kişidir. Hangi varlık hangi düzen kendini imha etmek
ister, ayağına kurşun sıkmak ister ki. Bundan erkekler yaşamalı, yaşatılmalı.
Burada en kötü haber kadınlara. Bu anlatılanlarda
gördüğümüz gibi erkekleri devirmek, kadın=erkek eşitliğini sağlamak o kadar zor
ki. Karşıda normal bir erkek, Ali, Veli durmuyor. Karşıda duran Tanrıdır,
devlettir. Yani bir kadın kocasının zulmünden ya da kardeşinin zulmünden
kaçarken ona karşı savaşırken aslında tanrı ile savaşıyor. Erkek tanrı, devlet
ve baba tarafından korunuyor kendi bekaları/devamı için. Olay bu kadar net.
En ufak aileye inelim. Erkek kardeş yerine oturuyor, kız
kardeş o olmazsa anne su veya yemek getiriyor. Kısaca kadın erkeğe hizmet
ediyor. Kadın hizmetçidir, köledir. Erkek efendidir, sahiptir. Bu durumu kafası
açık kaç erkek aşmış durumda ?
Evet Yorgos ekran önünde izleyicisini dövüyor, rahatsız
ediyor dedik.
Peki Yorgos Lanthimos filmde nasıl anlatmış durumu? Belki
çok iç acıtıcı, çok mide bulandırıcı ama gerçeği şöyle. Erkek kardeşin cinsel
ihtiyacını karşılamak için ilk zamanlarda dışarıdan para karşılığında bir kadın
getiriliyor. Sonra yabancı kadın evin küçük kızına kaset verdiği için baba tarafından
cezalandırılıyor ve eve bir daha çağrılmıyor. Ailenin sırlarının ifşa edileceği
korkusuyla baba dışarıdan hiçbir kadını evine almamaya karar veriyor. Burada
bir boşluk oluşuyor. Erkek kardeşin cinsel ihtiyacını kim karşılayacak? Baba bu
görevi büyük kızına veriyor.
Burada görülmesi gereken ensest ilişki değil. Hatta
burada cinsellik yok. Görülmesi gereken kadının hizmet eden rolünde olduğu,
erkeğin efendi, baba, tanrı, devlet rolünde olduğu.
Devletin, tanrının, babanın yasaları çiğnenmiyor mu?
Kullar, çocuklar, vatandaşlar isyan etmiyor mu, karşı gelmiyor mu, eylem
yapmıyor mu?
Yasalara uymak ne kadar doğal ise, yasalara uymamak da o
kadar doğaldır. İkisinin de varoluşu bunu gerektirir.
Filmin adı Köpekdişi. Çocukların evin sınırları dışına
çıkma, babanın yasalarından kurtulma vakti köpek dişlerinin düşeceği vakitti.
Babanın koyduğu kurallar gereği, kendisi dışında kimse evin dışına
çıkmayacaktı. Çıktıkları zaman uğursuzluk olacaktı ya da cezalandırılacaklardı.
Yıllarca aynı sınırların içinde yaşamak büyük kıza zor gelmişti. Özgür olmak
istiyordu. Köpek dişi de kendiliğinden bir türlü düşmüyordu. O da sert bir
cisimle köpek dişini kırıp, evden kaçtı.
Öylece çocuk, babanın yasalarını çiğnemişti, kul
tanrısına isyan etmişti, vatandaş devletin yasalarını delmişti.
Evde üç çocuk vardı bir de anne, dört kişinin içinden
biri bu eylemi yapmıştı. Zaten devletin ve tanrının yasalarına çoğunluk boğun
eğer, azı karşı gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder