31 Ocak 2016 Pazar

BİR PSİKOPATTAN DAHA ÜRKÜTÜCÜ OLAN NE? -SIRADANLIK



Bazı insanlar, bazı olaylar tüylerimizi diken diken ediyor. Bunun sebebi bugüne değin yapılmış tanımlamaları altüst etmeleri, masum görünümleriyle  ürkütücü olarak  bilinenlerden daha ürkütücü olmaları. Gerçek ürkütücü olmaları. Ama öyle bilinmemeleri. Ezber bozmaları.
Farkında olmadan asıl olanı, gerçekliği kaçırıyoruz ama her şey gözümüzün önünde yaşanıyor aslında. Durup bakamıyoruz. Bakıyorsak göremiyoruz. Neden mi? Çünkü sıradanlık, alışkanlık ve yanılsama kör eder gözleri.
Bazı örneklerle mevzuyu anlatalım.           

1.      Bir Nazi komutanı yüzlerce Yahudi’yi katleder, öldürür. Hiç acımadan, elleri titremeden, gözünü kırpmadan, büyük bir soğuk kanlılıkla. Ve komutanın ismi  bu yüzden kasaba çıkar, büyük nam yapar. İsrail istihbaratı büyük uğraşlar sonucu komutanı tutuklar. Mahkemelerde yargılanacak, işlediği suçların hesabı sorulacak. Komutanın tutuklama haberi basında büyük yankı yapar. Komutanın kasap, acımasız ve gaddar olduğunu, psikopatlığıyla bir sürü insanı öldürdüğünü yazar basın uzun süre. Halk da çıkan haberlere inanır. Komutan mahkeme önüne çıkar. Detaylı bir inceleme yapılır hakkında. Ve anlaşılır ki. Komutan çocuğuna, eşine bir fiske bile vuramayan, kimseye karışmayan kendi halinde, gayet normal, sıradan bir insandır. Sırf kedisine görev verildiği için, rütbe ve kademe yükselmek, üstlerinin gözüne girmek için öldürmüştür bütün bu insanları. Hiç acımadan gayet normal bir eylem olarak yapmıştır. Görüldüğü gibi adam bir psikopat değil gayet sıradan biri, sıradan nedenlerle katliam yapmış. İşte bu sıradanlık bir psikopattan çok daha ürkütücüdür. Bu sıradan komutan zalim, gözü kara bir insandan çok daha korkunçtur.
80 darbesinde işkence yapan, idam ettiren, eden, o kadar insanı yok eden kamu görevlilerini düşünelim. Belki de ne kadar sıradan insanlardı ve ne kadar sıradan sebeplerle bu kıyımları yapmışlardı. Belki de çocuklarına bir tokat atmamışlardı, dışarıda olan insanlardan farkları yoktu, bir yaşlının elini tutup trafik ışıklarında karşıdan karşıya geçirmişlerdi. Normal yaşamlarında herkes gibiydiler. Halktan biri gibi. Sabah kalkıp işine giden, akşam eşine çocuğuna ekmek getiren adam gibi. Ya da sabahtan akşama çayhanelerde okey oynayan adam gibi. İşte bu insanlar o üniformaların altına girdiklerinde işkenceler yapmış, insan öldürmüşlerdi. Hangisi daha korkunç? Bu sıradan insanlar mı, bir psikopat mı?
Ve bu sıradan insanların hiç biri katil değildi. Sanki karınca ezmişlerdi. Bu da ayrı bir ironi. Yasa vardı diyecekler. Kimin yasası? Oysa bir üstteki bir alttakine emir vermemiş miydi?

2.      Hitler’i düşünelim. Hitler baskı kurmuştur halkın üzerinde. Kendine biat etmeyenleri, ortadan kaldırmıştır, sindirmiştir. Toplumun önde gelenlerini cezalandırmıştır, ya hapse atmıştır ya da gözünü korkutmak için dava açmıştır. Medyayı, gazetecileri, aydınları tehdit etmiştir. Sesinizi kesin, fazla düşünmeyin demiştir. Buraya kadar olağan her şey. Asıl bundan sonra hikaye başlıyor. Sıradan insanlar veya halk Hitler’in gölgesinden bile korkar hale gelmişse, hiç baskı kurmadığı yerlerde bile Hitler’in  sopasını sırtlarında hissediyorsa, her an sanki arkalarındaymış gibi hissediyorlarsa, sürekli izlendiklerini düşünüyorlarsa kabus başlamış demektir. Dikkat edilmesi gerekilen: Hitler’in gölgesinin Hitler’in kendisinden daha ürkütücü olması, insanların Hitler’in isminden çok daha fazla korkmasıdır. Artık Hitler olmadan, buyur etmeden insanlar hizaya girer, verilmeyen emirleri bile yerine getirir, olmayan yasaları bile uygular. Bir tür şizofrenik haldir. O kadar askerin, güvenlik görevlisinin, istihbarat elemanının sağlayamadığı otoriteyi bir gölge elini kıpırdamadan sağlıyor. Artık gölge her yerde evlerde, iş yerlerinde, yatak odalarında, arkadaş ortamlarında, en mahrem yerlerde, hatta insanların içinde, bedenlerinin bir parçası gibi, el-kol-kalp gibi dolaşır. Hitler’in yerine hayaleti halka sesleniyor, dünyaya meydan okuyor ve herkes hayaletin söylediklerini uyguluyor. Aslında hiç söylenmemiş sözler yerine getiriliyor.


3.      Kötülük nasıl sıradanlaşır? Nasıl kimse kötülüğü fark etmez, başkasının ölümüne, felaketine bağışıklık kazanır? Bir sürü insan gözler önünde ölür, savaş olur çocuklar kurşuna dizilir, binlerce göçmen denizi geçmek isterken boğulur, bir ülkenin tamamı dilenci olur, evini terk eder insanlar ama kimse üzülmez, hatta kılını bile kıpırdamaz, rahatını bozmaz. Oysa her insan kendi ölümünden deli gibi korkar, kendi açlığından, evsiz kalacağından korkar. Değil o ölüm anı, öleceği düşüncesi bile çılgına çevirir herkesi.
Eğer kötülük bu kadar sıradansa kötülüğün tanımını nasıl yapacağız? Bu kötülüğün ölümü değil mi? Kötülük kötülüğü yok ettiği için sıradan bir hal aldığı için neyden bahsedilecek?
Kötülüğün sıradanlığı, kötülüğe alışmak, başkasının ölümüne hiç üzülmeme duygusu bir ülkenin yok olmasından çok daha ürkütücü değil mi? Daha doğrusu kötülüğün yok olması korkunç değil mi? Çünkü kötülük yok edilmemişse tepki verilmesi gerekilir? Olan bir şeye tepki verilmez mi? Yani bir insan öldürüldüğünde tepki verilmesi gerekilir. Eğer kötülüğe tepki verilmiyorsa alışkanlık muzaffer olmuştur, kötülük ölmüştür. Kötülüğün öldüğü yerde iyilik çok daha önce ölmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder