İnsanın
doğasını bu kadar çözmüş başka insan var mıdır bilmiyorum. Tanrının yüzüne pis
pis gülüyordur, “ben senin bildiklerini çok iyi biliyorum” diye.
İnsan
sormadan edemiyor. İnsanın ruhunu bu kadar bilecek ne yaptı? Ferdinand
Cline’den söz ediyorum. Ama gördükleri insanın bataklıkları, karanlık ve açığa
vurulmamış tarafları. Sanki tanrı ona insanın karanlık yönlerini görme yetkisi
vermiş. Tabii insanın ruhunun pisliğini
görmüş bu adam insana durmadan lanetler yağdırıyor.
O kadar da güzel bir yer de değil dünya, sonuçta ölüm öncesi,
eninde sonunda toprağın tuzu oluyor herkes. Yaşadıkça alçalıyor insan. Kelimeleri
gecenin karanlığı gibi derin ve kışın soğuğu gibi sert. Kaburgaya ruha
saplanıyor. Savaşın anlamsızlığı mı, zenginlerin sefaleti mi, insanın iğrendiği
yoksullar mı?
Güzel bir tat bırakan ve insanı hırpalayan bazı pasajlar aldım buraya.
1.
Geceyi sevdiğimi söyledim.
Sustu sadece, o da seviyordu biliyordum. Bildiğimi bildiği için sustu. Açıklama ihtiyacı hissetmiyordu. Konuşmak bir yerde bozmaktır insanlığı, ırzına geçerek hem de. Konuşsa bozulacaktı gece, bozulacaktı dehşet ve yalnızlık.
Sakindik… Hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan iki acemiydik. Bizim bildiğimizi diğerlerinin de öğreneceğini düşünürdük kutsal bir inançla. Hem de kendimizi anlatma ihtiyacı duymadan, bizim bilincimize sahip olacaklardı. Konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya. Tüm dünya üzerinde yaşanan derin bir sessizlik…
Biliyorduk; insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. Çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. Şekil değiştiriyordu, "Acaba” oluyordu, “ya da” oluyordu, “Belki” oluyordu, “Hassiktir” oluyordu. Anlamını değiştiyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu. Çöpler kovasına sığmıyordu.
Tüm bunları bilmesi, tüm bunları bildiğini bilmem konuşmamışlığımıza dayanır.
Dünya denen dehşetli yerde en az kendim kadar şaşkın birinin daha olabilme ihtimalini bile aklımdan geçirmezken, bir ayna gibi ona bakmam, gözlerini okumam, sakinliğini duymam kadar şaşkınlık verici bir şey daha olamaz. Dünyanın dehşetengiz şaşkınlığına, birbirimizin şaşkınlığını da eklediğimizde, kafası bir ton, damıtılmış bir cesaret çıkıyor ortaya ki, cesaretin böylesi gerçekten tehlikelidir
Sustu sadece, o da seviyordu biliyordum. Bildiğimi bildiği için sustu. Açıklama ihtiyacı hissetmiyordu. Konuşmak bir yerde bozmaktır insanlığı, ırzına geçerek hem de. Konuşsa bozulacaktı gece, bozulacaktı dehşet ve yalnızlık.
Sakindik… Hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan iki acemiydik. Bizim bildiğimizi diğerlerinin de öğreneceğini düşünürdük kutsal bir inançla. Hem de kendimizi anlatma ihtiyacı duymadan, bizim bilincimize sahip olacaklardı. Konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya. Tüm dünya üzerinde yaşanan derin bir sessizlik…
Biliyorduk; insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. Çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. Şekil değiştiriyordu, "Acaba” oluyordu, “ya da” oluyordu, “Belki” oluyordu, “Hassiktir” oluyordu. Anlamını değiştiyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu. Çöpler kovasına sığmıyordu.
Tüm bunları bilmesi, tüm bunları bildiğini bilmem konuşmamışlığımıza dayanır.
Dünya denen dehşetli yerde en az kendim kadar şaşkın birinin daha olabilme ihtimalini bile aklımdan geçirmezken, bir ayna gibi ona bakmam, gözlerini okumam, sakinliğini duymam kadar şaşkınlık verici bir şey daha olamaz. Dünyanın dehşetengiz şaşkınlığına, birbirimizin şaşkınlığını da eklediğimizde, kafası bir ton, damıtılmış bir cesaret çıkıyor ortaya ki, cesaretin böylesi gerçekten tehlikelidir
2.
Zaten tüm dinlerde de bu böyle değil midir?
Yüce Tanrısı artık papazın aklının kıyısından bile geçmeyeli sittinsene
olmuşken, kilisenin ayak işlerine bakan görevli hâlâ dini bütün değil midir...
Hem de imanına kadar? Gel de kusma!
3.
Gündüzün insanları sizi artık anlayamazlar.
4.
"Mutsuz olduklarını söyleyen insanlara
öyle hemencecik inanmayın. Hele önce bir sorun bakalım hala uyuyabiliyorlar mı?"
5.
İnsan her şeyi aşmış olduğunu sanıyor ama sudan
şeylere takılıyor. Fazla düş kuruyor. Sözcüklerin üzerinden kayıp geçiyor.
6.
Sizlere sesleniyorum, insancıklar, yaşamın
salakları, dövülen, haraca bağlanan, ezelden beri terleyenler, sizi uyarıyorum,
bu dünyanın kodamanları sizi sevmeye başladıklarında, bilin ki sizi savaş
salamına çevireceklerdir... Bu kesin bir işarettir... Asla şaşmaz.
7.
Halkı kıçının bezi yapıyordu.
8.
İnsan gençken ve bilmezken her şeyi gönül
yarası sanıyor...
9.
Yaşın ilerlediği halde, hâlâ gülme sırasının
sana gelmesini bekleyedurursun, sıra sana geldiğinde de... Tabii bunun için de
çok sabırlı olmak gerek... Çoktan gebermiş ve gömülmüş olursun...
10. Güçlü bir iç yaşam kendi kendine yeterlidir ve yirmi yıllık
buzulları bile eritecek güçtedir.
11. .ancak aramıza savaş girmişti, insanlığın yarısını mezara,
muhabbet olsun olmasın, öbür yarısını mezbahaya yollamaya yönelten o rezil
müthiş hınç.
12. İnsanlar o b*ktan anılarından, çektikleri sıkıntılardan bir
türlü vazgeçmek istemezle r ve ne yaparsanız yapın bunun dışına çıkmalarını
sağlayamazsınız. Ruhlarını böyle oyalarlar. Bugün yaşadıkları haksızlıklardan
intikam almak için geleceği b*kla sıvamaya uğraşırlar kendi içlerinin
derinliklerinde. Hem adil hem ödlektirler aslında. Doğaları budur.
13. İnsan yaşamda yükselmez, alçalır.
14. Öyle, büsbütün korkağım, Lola, savaşı ve içinde ne varsa
hepsini reddediyorum... Ben savaş var diye üzülmüyorum... Ben kaderime razı
olmuyorum... Ben bu konuda sızlanıp durmuyorum... Onu olduğu gibi reddediyorum,
içindeki insanlarla birlikte, onlarla, onunla hiçbir alışverişim olsun
istemiyorum. İsterlerse dokuz yüz doksan beş milyon kişi olsunlar ve ben tek
başıma kalayım, yine de haksız olan onlar, Lola, haklı olan da benim, çünkü ne
istediğini bilen bir tek ben varım: Ben artık ölmek istemiyorum.
15. Gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. Bu dünyanın
gerçeği ise ölümdür.
16. Zamanın mahzenlerinde yitirilmiş canlılar ölülerle birlikte
o kadar uyumla uyuyorlar ki daha şimdiden aynı gölge örtüyor gibi onları.
Yaşlandıkça insan kimi uyandıracağını karıştırıyor, canlıları mı, ölüleri mi.
Yaşlandıkça insan kimi uyandıracağını karıştırıyor, canlıları mı, ölüleri mi.
17. ... O zamanlar çocuktum, korkutuyordu beni hapishane. Çünkü
o zamanlar daha insanları tanımamıştım. Artık asla onların laflarına,
düşüncelerine kanmayacağım. Asıl korkulması gereken insanlardır, sadece onlar,
daima.
18. Bir yetişkinin çekip gitmesine asla fazla üzülmeyiz,
yeryüzünden bir gıcık yaratık daha eksildi diye düşünürüz, oysa bir çocuk için,
asla o kadar emin olamazsınız. Bu işin yarını da var.
19. ...Ancak bu kapandan kurtulma şansım yok denecek kadar
azdı, yırtabilmek için gerekli ilişkilerin hiçbirine sahip değildim. Tanıdıklar
listemde yalnızca yoksul insanlar vardı, yani ölümleri kimsenin umrunda olmayan
insanlar.
20. Kötülükleri kendi elleriyle yapmazlar, zenginler. Parasını
verirler.
21. Her şey bir alışkanlık meselesidir.
22. Aşktan vazgeçmek, yaşamdan vazgeçmekten daha zordu. İnsan
şu dünyada tüm vaktini öldürmeye ya da tapınmaya harcıyor, hem de ikiside aynı
anda.
23. Gelecekten söz edenler alçaktır. Önemli olan şimdidir.
Gelecek kuşaklardan söz etmek kurtçuklara nutuk çekmektir.
24. Tek değerli şey yaşamdır. Bahse girerim ki on bin yıl
sonra, bize ne kadar mükemmel görünürse görünsün, bu savaş tamamen unutulmuş
olacak... Olsa olsa bir avuç malumatfuruş, bu savaş ve onu süsleyen belli başlı
katliamların kesin tarihi konusunda sağda solda kapışırlar, o kadar...
İnsanların birkaç yüzyıl, birkaç yıl, hatta birkaç saat mesafeden birbirleri
hakkında anımsanmaya değer buldukları biricik şey budur... Ben geleceğe
inanmıyorum, Lola...
25. İnsan şehvet bakiri olduğu gibi, dehşet bakiri de
olabiliyor. ... Savaşın gerçekten içine girmeden önce, insanların o kahraman ve
tembel pis ruhunun içinde neler olabileceğini kim öngörebilirdi ki?
26. Katletme çılgınlığı dayanılmaz bir hale gelmiş olsa gerek,
öyle ya, bir konserve kutusunun çalınması bile affedilebiliyorsa artık!
Affetmek ne kelime? Basbayağı unutulabiliyor! Gerçi, bolluk içinde yüzmelerini
bizimle birlikte tüm dünyanın kutsadığı koskoca haydutları her Tanrı’nın günü
hayranlıkla izlemeyi alışkanlık haline getirdik, kaldı ki, biraz yakından
incelendiğinde onların varlıklarının kanıtı her gün yinelenen upuzun bir cürüm
dizisi olarak ortaya çıkmaktadır, buna karşın bu zatlar her türlü şerefe, şana,
güce layık görülüyor, işledikleri suçlar yasalar tarafından da taçlandırılıyor,
oysa, tarihte ne kadar gerilere gidilirse gidilsin –ve bildiğiniz gibi bana
tarihi bilmem için para veriliyor– her şey bize şunu gösteriyor ki, basit bir
hırsızlık yapılmışsa, hele sıradan gıda maddeleri, bir dilim ekmek, jambon ya
da peynir çalınmışsa, o suçu işleyen kişi toplumun gözünde mutlak biçimde
yüzkarası olarak damgalanıyor, kesinlikle kınanıyor, en ağır cezaları hak
ediyor, kendiliğinden onurunu yitiriyor ve alnındaki kara leke ömrü billah
silinemiyor, bunun da iki nedeni var, öncelikle bu tür cürümleri işleyen kişi
genellikle yoksuldur ve bu zaten başlı başına vahim bir utanç vesikasıdır,
sonra da, yapmış olduğu eylem topluma karşı üstü kapalı bir tür suçlama da
içermektedir. Fukaranın hırsızlığı haince bir ihkakı hak’ka dönüşüyor, anlıyor
musunuz...
27. Eğer bu dünyanın içindeyseniz, yapılacak en iyi şey, öyle
değil mi, buradan çekip gitmektir? Deli olsanız da olmasanız da, korksanız da
korkmasanız da.
28. Yaşamam için elinden geleni yaptı kadın... Asıl yapılmaması
gereken doğmaktı...
29. Yalnızca sefalet, insandaki dehayı özgür kılabilir..
Sanatçıya acı çekmek yaraşır!... bir tutamı asla kafi gelmez!... avuç avuç anca
keser sanatçıyı!... çünkü sanatçı, ancak acıların bağrında doğurabilir de
ondan!... ancak Acı'ya, Efendi'sine boyun eğdiği müddetçe!..
30. Burada eğitiminiz hiçbir işinize yaramaz, evladım! Buraya
düşünmeye gelmediniz, size uygulamanız emredilen hareketleri yapmaya
geldiniz... Fabrikamızda düşçülere ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız olan şey
şempanzelerdir... Benden size bir tavsiye daha. Bize bir daha asla aklınızdan
söz etmeyin! Başkaları sizin yerinize düşünecektir dostum! Sonra söylemedi
demeyin.
31. Asıl korkulması gereken insanlardır, sadece onlar, daima.
32. Sonuçta, ölüm biraz da evliliğe benzer.
33. “ İnsan kadere iyice boyun eğdiğinde mutlu olmak için
ufacık bir şeyler bile ona yetiyor. “
Merhaba, ellerinize sağlık. 1. pasaj kaçıncı sayfadaydı acaba?
YanıtlaSil