7 Mart 2018 Çarşamba

Ahmet Erhan Şiirleri

ahmet erhan şiiri ile ilgili görsel sonucu
AĞIT
Çiçekçi bana bir gül ver
sevgilime değil bir ölü için
Çiçekçi bana bir gül ver
İçine gözyaşlarımı sığdırabileyim.
Yakasına böyle bir gül takmıştı
O gün bir görseydin sen onu
Çiçekçi bana bir gül ver
Sanki o güldendi bütün mutluluğu
Sen de: - Bir arkadaşın öldü
Ben diyeyim: - Kardeşim!
Çiçekçi bana bir gül ver
Götürüp tabutuna iliştireyim.
Kaldırımlarda kömür tozları
Bacalarda koyu bir duman var
Kara bir gökyüzü tek özelliği bu kentin
Çiçekçi bana bir gül ver
Kapalı perdeleri açabilse gülüm
Kapalı kapıları kırabilse
Kapalı yüreklere girebilse...
Çiçekçi bana bir gül ver
- Beyim, gül olmaz ki bu mevsimde!
UMUT
Usul usul geceleyin
Sirenler duyarsan derin
Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle
Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne
Başını yastığa göm
Yüreğini ayışığına ayarla
Yorganına sıkıca sarın
Derin bir nefes al
Ve sakın ağlama...
AHMET ERHAN KİTAP RAFLARI
Sunu
Bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime
Serip de, yollar aradım yürümek için
İçime çekmek için hava, koklamak için çiçek
Ve bir kadın, yaşamı benimle bölüşecek
Sevdiğim şeyleri sevecek, bir incir ağacından
Damlayan süt dolarken memelerine
Çocuklar doğuracak, kara gözleri
Dünyaya bıkıp usanmadan sorular soran
Kendiyle yüzleşmekten çekinmeyen, doğayla
Ve insanla sonuna dek barışkın...
Yüzünü ak bir kitap gibi ellerimde
Açıp da, umutlar aradım yaşama ilişkin
Uçurumların yamacında kök salacak ağaçlar
Boğulanlara uzanacak bir kol belki
Bunun için sevgilim, seninle başlattım bu şiiri.
Şiir, 1
Sen bir deniz kızısın, saçları
Düşlerimin erimince uzayan
Yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün
Bir yakamoz ağı, geceyle atılan
Sen bir deniz kızısın, doğanın
Yüzgörümlüğü olsun diye bana sunduğu
Allayıp pulladığı ayışığının
Yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu
Sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü
İki kaşının arasında öpüşür buldum
Yaşamı seçtiysem sensin nedeni
Ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim...
Şiir, II
Sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür
Şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa
Bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa
O ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür
Bedeni ışık olup da yüzüme akan düş
Eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı
O uzak kıyıların, mersinlerin kızı
Deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş...
Şiir, III
Günlerce gözlerinin aylasında
Dağılıp, devindi bütün biçimler
Kimi bir çocuk sevinci buldum orada
Kimi de uçsuz bucaksız keder
Günlerce gözlerinin aylasında
Dönüp durdum bir gece kelebeği gibi
Kanına sinmek için, o ipek soluğuna
Işığına gömüldüm de yaktım kendimi...
Şiir, IV
Seviyorum, ırmaklar gibi boşanıyor
Bu sözcükler yüreğimden
Deniz oluyor da sonra, köpürüp inleyen
Bütün kıyılarımda saçların uzanıyor
Seviyorum, hiç solmayan bir çiçeğe
Dal olmanın sevincini duyar gibi
Uçsuz bucaksız gökyüzü belki
Senin kanatlandığın bir mavilikte
Seviyorum, bu sevdanın seninle
Bitmeyeceğine inanacak kadar
Yüreğimi dolamadım ki ben telörgülerle
Sen gidersen, sana benzeyenler var...
Şiir, V
Ellerini tutarken kanın sızıyor damarlarıma
Gözlerinle gözlerim arasında incecik bir köprü
Kuruluyor ve üstünde iki yürek düşe kalka
Yürüyor, kirpiklerinin kıvrımlarına düğümlü
Usuldan bir yağmur başlıyor sonra
Bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak
Oluyor da, biz iki ayrı kıyıda
Bakışıp duruyoruz el sallayarak...
Şiir, VI
Bedeninin her noktasından söz alıyorum
Öpmek için, uğurlarken seni ayrılığa
Boğazımdaki taş güle dönüşüyor
Öyle görünüyor, dudaklarımın ucunda
Beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
Gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
Anla ki, yitik bir ülkeyi korumaya benzer
Bir şairin sevgilisi olmak...
Şiir,VII
Okyanusun taşması bile bir damlanın günahıdır
Ki sen bir ırmaktın yaşamımda
Bütün çelişkilerin barıştığı bir alan
Aykırı bir düş, bütün karabasanlara
Bir çiçeği sıkıştırıp dudağımın ucuna
Tek bir söz söylemeden insanlara seni soruyorum şimdi:
O ki, yürek gönderlerine her sabah çektiğim bayraktır
Ölümden sonra inandığım tek dünya... görmediniz mi?
Şiir, VIII
Seni gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi...
Eksik kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin
Bir dalın açmamış o son tomurcuğu
Yüreğime selamsız sabahsız girdiğin
Belli, geçerek o dikensiz yolu
Seni, yaz günleri topraktan tüten buğu
O bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra
Seni, sevincin yangını, acının külü
Gittin artık, bu şiirler kaldı bana
Gittin artık, ardında mavi bir tütsü
Saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun
Ey kara sevdalarımın göçmen kuşu
Diyemem istesem de, seni unuttum...
Şiir, IX
Gene şiirlere dönmeliyim, dargın ve uzak
Bir gülüşü parçalayarak içimde
Yaşamım hep böyle sürüp gidecek
Karşılıksız soruların bildik seyrinde
Gene şiirlere dönmeliyim, yenilmiş
Binlerce kez taşlanmış bir adam olarak
Şiirde kazanan aşkta yitirirmiş
Zar tutanlar gülebilirmiş ancak
Gene şiirlere dönmeliyim, öyle kırgın
Öyle yalnızım ki, sığmıyorum sözcüklere
Gene şiirlere, şiirlere sevgilim
Burgaçlar yaratarak yorgun beynimde...
Şiir, X
Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde
Unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
Uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
Sabah olunca kopuk kopuk anımsanan
Yüreğime oyalar işledi sevdan, turuncu, mavi
İpekten portakallar, deniz köpükleri, ama
Bütün turuncular donuk kırmızıya
Ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi..
Şiir, XI
Yardım et bana, çıkayım bu uçurumdan
Biraz da senin ellerinle kurtulur dünya
Sen beni seversen çocuklar büyür
Karşılık bularak bütün sorularına
Yardım et bana, çok acı çekiyorum
Bu şiir her sözcüğüyle bir yara bende
Nasıl ki, yayından fırlayan ok
Yatağına gerisin geri dönerse
Sensin, sevgilimsin, beni bilirsin
Usandım artık dünyayı sorgulamaktan
Yardım et bana, kendimle barışayım
Kanıtlar devşirerek taştan, topraktan..
Şiir, XII
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bu sevdada konuşacak şimdi ne kaldı?
O Havva ki, Adem’i kaburga kemiğinden
Bir kez olsun yaratmadı
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bedeni bir taş gibi gömülse de sularına
Boğuldu bütün denizlerinde, bunaldı
Ve birdenbire çekip gitti sonra
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
O aykırı düşlerin senin, soruların gelini
Yitirdi rengini, yadsıdı anlamını artık
Hep kendine bakan bir ayna gibi..
Şiir, XIII
Burada bitiyor bir sevda, yenisi nerde?
başlar; ya da başlar mı bilmem?
Kendi derinliğiyle dolan bir kuyu mu
Yüreğim; kendi boşluğuyla yetinen?
Burada bitiyor bir sevda, ele avuca
Sığmayan kederle, kimi gülüşler ve bir
O kadar da unutulmaya yatkın anılar
Bırakarak geride; belki de birkaç şiir..
Sürüp gidecek yaşamım, kimi yerlerde
Sanki yeniden okur gibi bir romanı
Ve gülümser gibi yine aynı şeylere
Sıkıntılı, dalgın; çoğunlukla acılı.
Burada bitiyor bir sevda, kaldım işte
Yine dağlar, uçurumlar arasında bir başıma.
Burada bitiyor bir sevda, önsöz gibiydi
Bir çağrıydı, daha nice yeni sevdaya...
Şiir, XIV
Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın
Yıllar sonra bulayım ayak izlerini
Onun saçlarını yel savurmasın
Dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi
Nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı
Sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım
O gitti, elimde bir çiçek dağınıklığı
Bütün yolların ucunda kalakaldım.
Deniz, ona çok sevdiğimi söyle
Bir gün gelir de kıyına böyle durursa
Sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle
Onu bir de benim için okşa...
Sonu
Ben dünyanın yitiği, yaşamın üveyoğluyum
Acıyım, acıdan da öte bir şeyim belki
Bir kız sevdim gülüşü düşlere akan
Benim dışımdaki her yerden gelirdi sesi
Burgaçlandı birdenbire gözleri- boğuldum..
1980-82
Kiraz Mevsimi
Kiraz mevsiminde rakı içmedim
Yatmadım olmadık kuytuluklarda
Serumlarla doldur boşalt yaparken bedenim
Bekledim sessizce gönlümün ücralarında
Dünyaya yine de bir ağırlıkmış hacmim
İzmit'te bir sevgili, ölüm oruçlarında iki çocuk yitirdim
Ne ilgisi var, Türkiye buralar
Alnımı toprağa yapıştırıp yürüdüm
Şairler, hükmüm bir kör tırnak kadar
Kalksam attığım her adım kan kuyusu
Otursam sağım solum uçurum
Kimyama derbeder hayatlar karışıyor
Ölsem sanki buğum camlarda yaşıyor
Kiraz mevsiminde rakı içmedim
Demek ki İstanbul bana böyle yakışıyor....
Çözemediğim
Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen
Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık
Nereye kadar gidebilirim, gitsem?
Aradığım nedir, o kentten bu kente?
Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir
Gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler
Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.
Özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
Ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu
Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
Yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.
Taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların
Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık
Koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar
Kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.
Oysa acı diye bir şey var bu dünyada
Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.
Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular
Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?
Türkü
Uyandım, dağlarda duman
Ovada sabahın tütsüsü
Deniz ürperiyor uzaktan
Koynunda güneşin gülü
Kanat kanat dağılsam
Unutamam kendi göğümü
Gelirsin bana sulardan
Yüzünde yosunların tülü
Yaşamak, seni seviyorum
Demenin başka türlüsü..
ahmet erhan şiiri ile ilgili görsel sonucu
Öylesine Bir Aşk Şiiri
Gözlerin ipek yoludur ömrümün
Akasya yüklü kervanlar geçer
Çan sesleri arasında bir fener
Yanar söner yanar söner yanar söner
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Kentin en kalabalık yerlerinde
Dört nala koşan bir at gibi
Çılgınlığa akan yalnızlığa ölüme
Yazılmış şiirleri yeniden yazmak bütün
Hayatı teyellemek yepyeni bir güne
Ve sonra sökmek uzun uzun
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Yalnızlıktan gelir yalnızlıklara gider
Düşülür her şeyin altına bir tarih
Soluksuzum günlerdir geceler uzar
Yaşamak dünyayı ödüllendirmektir artık
Kendimi öldürdüğüm yerlerde beni kan tutar
Başıma gelecekleri bile bile yürürüm
Hilton Oteli'nde hu çekerim huu...
İşte hırkam ben de bir dervişim
Asamı vestiyerde bırakmak zorunda kalırım
Nescafeyi konyakla kardığım günler gecelerdir
Bakarım gözlerine eğnim silkelenir
Döktüğüm acılar yıllar kederlerdir
Alnıma bir avuç tuz atılır düşünemem
Konuşamam ağlayamam bağıramam
Neden gece her gecenin ardından gelir
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Gözlerin tarihçesi yaşayıp öldüğümünI
Ihlamur ağaçları altında bir Saraybosna hatırası
Rüya bu oturur konuşurmuşuz
Sen ben ve Deniz bir de rüzgarın örttüğü gençliğimiz
Sen ben ve Deniz. Sen ben ve Deniz...
1990
ahmet erhan şiiri ile ilgili görsel sonucu
Büyük İlân
Sahibinden satılık
Hasarlı
Bir Hayat
1958 model
Kaçıncı el olduğu bilinmiyor
Bana geldiğinde bundan beterdi
Yedirdim içirdim giydirdim
Alkolle çalışır- ÖTV hariç
Sırtında şişe taşımaktan beli büküldü
Ha, bir de egzoz niyetine cigara içer
Kanserli
Bir de ülser
Tekerleri laçka, benden söylemesi
Memleketin bütün yollarında
Bunun yazısı var
Sahibinden satılık
Markası silik, okunmuyor
Antika niyetine
Ama niye
İçi temiz olmasa dağlarda bırakırdım
Bir kötülüğünü görmedim, yalan olur
Ama bir hayrını da
İçi temiz dedim ya, has deri kaplama
Amerikalı değil, sanki dünya kırması
Uçurumdan atarım, üstüme kayıtlı
Devlet malına zarar vermekten filan
Korktum açıkçası
Üçe beşe bakmam
Hasarlı bir Hayat- 1958 model
Sahibinden satılık
Alacaksan
Al, artık...
Bir Resim Olarak
Önceden bir tutam hüzündüm- işte nasıl bilirsen
Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere
Akşam olurdu; eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım
Aklımda binlerce kitap adı ve binlerce şiirle.
Eski püskü bir resim olarak kimliğimde taşıyorum
Şimdi çocukluğumu
Ceplerimde papatyaları unutmaktan sanık ellerim
Bir ırmağın kaynağında dinelip, denize kavuşmayı
Düşlüyorum gün boyu
Kulaklarımda uğultusu motor seslerinin.
Göğün saçlarımla dalaştığını bilmesem, buna bir ad verirdim
Sofrada beni bekleyenlere ağaçları gösterirdim ya da
Çiçekli masa örtüsüne aldanarak dönüverirdim
O kırlara
Vitrinlere cepleriyle bakan insanları görmesem, buna
Bir ad verirdim
Aklım her gün sorularla uğunmasa
Belki de dünyayı bir anahtar deliğinden gözlemekle
Yetinecektim
Önceden bir tutam hüzündüm- işte nasıl bilirsen
Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere
Akşam olurdu; eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım
Aklımda binlerce kitap adı ve binlerce şiirle...
1976
Sanrı
Ben kendimi dağ sanırdım Hacer
Enginimde Konya ovası, Çukurova, Harran
Eskiden benim de bir yurdum vardı
Yağmura direnen limon çiçeklerine benzer
Ben kendimi sarhoşken tanırdım
İnce belli bardaklarda anason kokusu
Kuşların bile kıskandığı piknikler
Karıncaezmez gençliğim yaşlılığı abarttı
Kalp kırıklığı, güz esintisi, kanser
Gün gün damlayan zaman- o da su
Ama şöyle bir gürül gürül akmadı
Ben kendimi ırmak sanırdım Hacer
Eli öpülesi nineler tabutları öpüyor
Toprak delik deşik çocuk ölülerinden
Ay’a ve yıldızlara bakmaya duyduğum utanç
Kanın buğusunu iyi bilirsin sen
Gözyaşlarının buz kestiği o son noktayı
Hayatın kavşağında bizi hep mi acı bekliyor
Şair Olmak Zarar Ömüre
Şiirler yazdım, türküler söyledim
En çok birilerini sevdim en çok
Aynalara sürdüm yüzümü olur olmaz yerde
Dişimi çiçeklerle biledim
Yorgunum diyorsam da inanma, değilim
Yaşarım daha yıllar yıllar
Ellerim hep böyle yaramın üstünde
Acının tarihini düşerim
Işık karanlıktır nice
Ayırabilirsen ayır elin erdiğince
Ben bildiğimi söylerim
Şair olmak zarar ömüre...
Bir Gün Bütün Aynaları
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım
Bir iğne, bir iplik kaldık şu dünyada
Ancak birbirleriyle bütünlenebilen..
Düşün ki, senin bütün adlarını söylesem
Doğa ayaklanır, koşarak gelir yanıma
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım
Benzedik birbirine bakan iki aynaya
Yaşamak güzel, yaşamak güzel, yaşamak
Artıları, eksileri yitirsek de boyuna
Kör bir noktada durup ardımıza baksak
Sularda pul pul, toprakta tel tel
Çözülüp dağılsak ve ömür desek buna
Al yarısını, öbür yarısı bende kalsın
Öleceğin günü bana önceden haber ver
İçimdeki, dışımdaki saatleri kurdum
Yelkovanı kovalayan akrep gibi kaldım burada
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım
Bir gün bütün aynaları kırarsam şaşırma
Ben aklımı yitirdim yüreğimi buldum.
1983
Penceremde Dolanma Ayışığı

Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
- Yoksul ve kimsesizdirler
Denizlerin dibinde oynaşıp duran
Balıkların sırtlarını ışıt
Pencereme dolanma ayışığı
Gözlerimle sokaklara abandığımda
Yalnızlığı bulursam
Öksüz ve dağınık kitaplarımı bulursam
Odalarda, evlerde
Her radyoda yürek tellerini titreten
Bir türkü bağırırsa
Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarda el çırpan nehirleri anımsarım
Teninde keklik hoplatan kırları
Dallarında yeni gelinler gibi
İstekle kıvranan
Erikleri
Eski bir pikapta Theodorakis çalıyor
Bir gemi açılıyor Pire limanından
Çarpa çarpa dalgalarına
Dostluğun ve sevginin
Eski bir pikapta kardeşlik çalıyor
İç çekmeler ve bağırışlarla
Titriyor teller
Pencereme dolanma ayışığı
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı sessizce
Özlerim bir çiçeği öperken
Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi
Pencereme dolanma ayışığı
Yorgunum
Pencereme dolanma ayışığı bu gece
Resimli 'Ahmetler' Tarihi
1
Bir çocuğun resmi üstüme örtülü kaldı
Kalbimin çıkınında tıkış tıkış anılar
Kolalı yakasının beyazı keşke alnına vursaydı
Şimdi yıllardan kaç, kocaya mı vardı rakamlar?
Oğluma ne kadar benzermişim, o bana benzemiyor
Bende tavanarası küfü, onda uysal isyanlar
Külümü karıştırsam hemen yalazlanıyor
Sanki her köşebaşında babama bir sözüm var
Yaraya tütün, kalbe hüzün adamım, ömre ölüm yakışır
Bul karıştır, tak takıştır, sonra bir de kaşın üstüne
Bütün cinnetlerine tamah ettiğim Hayat
Babamı ne kadar severmişim ah, oğlum beni sevmiyor
Şimdi yıllardan kaç? Şimdi yıllardan kaç?
2
Tesbih nerde koptu kesin bendedir
Babam külhanbey adam, sol taşağı mühürlü
Binüçyüzotuzsekizden beri Cumhuriyet çocuğu
Anası Rum, Dede Kafkaslar’dan, yüzbaşı...
Tesbih nerde koptu, kesin bendedir
Kırma döllerden karılmış şu Anadolu harası
Söyle şimdi oğlu Boşnak, babası devrimci midir?
Kırk yaşını aşarken kişneyerek ağladı
Tesbih nerde koptu, kesin bendedir
Ahmetler’den bir safkan, yüreği akıtmalı
Yine de oğlum iyi bak, adama benzer baban
Kirlenmemek için kendini alkolde saklar
Şu godoş dünyaya şu kazığı çaktık madem
Kişne sen de kendince, anlayan anlar
Tesbih bende koptu, elim sendedir
3
Fahişe yüzyıl, üç nesli emzirdin
Çoktan şiirden nesre göçtü adamlar
Elinden hiç değilse oğlumu kaçırdım
Sütübozuk yüzyıl, saat onikide donunu çıkar donan
Göndere çek, rüzgarlar bütün gece kussun
Geride boğulan bir Ahmet Erhan kalsın
4
Kara Mersin taşından üç kara boncuk
İzzet ve Deniz –iki cami arasında beynamaz bendeniz
Otuzyedi kardeştik, derdi babam
İki babadan ve bir çuval anadan
Ölüp gideceğim tapularıma bile kavuşamadan
Reddi miras eylesem belki gücenirsiniz
Biliyorum, biliyorum Mersin’i biz kurduk
Denizi gördük, asamızı taşa vurduk
Otuzyedi kardeşmiş... ben kendimi yolda görsem tanımam
5
Ben bu şiiri yazar mıydım hiç, azıcık drink alsam
Yetmişaltı yılında, bir haziran ayazında alkolden öldü babam
Bayrağı kaptığım gibi meyhaneye koştum
O gün bugündür camlarımda bir buğu
Boynum kırıldı kırılacak yetim bir kuğu
Ben bu şiiri yazar mıydım hiç, azıcık ayık kalsam
Şeytan diyor ki, yürü bre dağ bayır, bağır da bağır
Bir yerinde saklı tut solgun yüzünü
Ölünce kağıtlardan kazıyıp, kendime gömün beni...
6
Tarihim solgun:Milenyum! Milenyum!
Talihim beşte kalmış bir ganyan
Oğlum, tam şurada durup, boynuma sarılsan
‘Artık adam oldu diye babam.’
Şimdi yıllardan kaç, ne umurum?
Com. tr. –com. tr. - bippp. -aherhan?
Ah, Erhan!
1999
Denk
Sen gözlerimden tüten çığlık
Islak balkonlarımda önüme terlik uzatanımsın
Gecelerimde yere düşmelerimin rengi olan
...Uzaktan bir ezan sesi geliyor
Yorgun bir müslüman gibi uzanıyorum önümdeki rakıya
Kur'anlarımı kuruyorum, ama
Sefertaslarıyla önümden geçiyor birileri
Anladım, sabahlar hayatın dengi..
Diyor Ki, Ağlama...
Buruşuk ceketimi çekiştiriyor elleri annemin
Uçurumlar arasında burgaçlanan rüzgar
Kirpiklerimi yakıyor- diyor ki, ağlama
Az uzakta deniz, zeytinlikler uçsuz bucaksız
Annemin elleri tuz kokuyor, fesleğen, sabun
Kokular merdiveni doğurmuş beni
Durup durup tökezliyorum- diyor ki, düşme
Büyümüşüm, üzümüm şaraba dönüşmüş gibi
Kendimi içiyorum kan ve ter- diyor ki, içme...
2001


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder