25 Ocak 2018 Perşembe

Dino Buzzati: Tatar Çölü


 tatar çölü ile ilgili görsel sonucuİlgili resim

"Tam bir başyapıt! Tanımlamasını en çok hakkeden kitaplardan biri. Bu denli büyük olmasına rağmen bu kadar az biliniyor olması üzüntü vericidir. Mehmet Eroğlu insanları Tatar Çölü’nü okumuş olanlar ve okumamış olanlar şeklinde ikiye ayırdığını söyler. İddialı bir söylem olsa da, gerçekten çok sert bir roman. İnsanı oturduğu yere mıhlar, alışkanlıklarımızın verdiği kolaylık ve güven hissi yüzünden bir ömrün gözümüzün önünden kayıp gidiverdiğini ve buna nasıl sadece seyirci kaldığımızı en çıplak haliyle gözler önüne serer. Bittiğinde kendinizi çok kötü hissedeceğiniz muhakkak olduğu gibi, yaşamınızın geri kalanına etkisinin pozitif olacağı da kesindir. Bir kaç yıl arayla tekrar tekrar okunası bir kitap. hangimiz yaşamın orta yerine atılıp her şeyi göze alarak kendi arzu ve isteklerimiz doğrultusunda yaşıyor? Bunun için gereken cesaretin bir kısmı, bu kitapta saklı."(ekşi sözlük)


1.      “Yavaş yavaş güveni azalıyordu. İnsanın tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam da o dönemde, Drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.” (sf.193)

2.      “Belli bir yaştan sonra umutlanmanın aşırı derecede çaba gerektirmesi yani insanın yirmi yaşında sahip olduğu inanca asla tekrar kavuşamamasıydı.” (sf. 113)

3.      “Ama sonuçta, insan burada, kalede daha iyi bir şeyler olacağı umudunu taşıyabilir.” (sf. 141)

4.      “Ya yıllar yıllar boyunca burada durmak ve gençliğini burada, bu tek kişilik yatakta tüketmek zorunda kalırsa?” (sf. 37)

5.      “İnsanlar, ‘şu nehri aştıktan sonra on kilometre daha gidince varırsın.’ diyeceklerdir. Ama buna karşılık yol hiç bitmeyecektir, günler gitgide daha kısalacak, yol arkadaşları seyrekleşecek, camlarda hareketsiz, donuk, kafalarını sallayan suratlar görünecektir.” (sf. 50)

6.      "Muhakkak farklı bir şeyler olagelmeli, öyle bir şey ki insan: Artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş diyebilmeli."

7.      “Tüm bunlar artık ona aitti  ve bunları terk etmek Drago'ya acı verecekti. Ama aslında o bunu bilmiyordu, ne gitmesinin kendisine nasıl bir çaba gerektirdiğinden, ne de kaledeki yaşam günleri, birbirinin tıpkısı günleri, baş döndürücü bir hızla yutup gittiğinden haberdardı. Dünle evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt etmek olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece, o ayırdına varamadan, zaman akıp gidiyordu.”

8.      “Hatta şu anda, içinde derin bir eziklik hissediyordu, hani yazgının en belirleyici anları, size dokunmadan burnunuzun dibinden geçip gider ve sizi solmuş yapraklardan oluşan bir burgacın ortasında bırakırlar ya, işte yiten korkunç ama dev fırsat duygusunu hissediyordu.”

9.      “Nedenini bilmeksizin zaman, günleri birbiri ardına yutarak, çok daha hızlı bir biçimde akıp gitmeye başlamıştı. İnsan şöyle bir çevresine bakana kadar akşam oluyor, güneş ufukta kayboluyor, derken öbür taraftan yeniden belirerek karla kaplı dünyayı aydınlatıyordu.”

10.  "henüz genç ve sağlıklı bir bedene sahipken, zafer borularının öttüğü anda ölmek güzel olabilir; ama bir hastane koğuşunda uzun uzun acı çektikten sonra ölmek daha kötüdür herhalde, evde, sevgi dolu inlemeler, hafif ışıklar ve ilaç şişeleri arasında ölmek daha melankoliktir. ama bilinmeyen, yabancı bir diyarda, sıradan bir han odasında, yaşlı ve çirkinleşmiş bir biçimde, dünyada, arkada hiç kimsenin kalmadığını bilerek ölmek kadar zor hiç bir şey olamazdı. "



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder